Adanalı Hanımağa 17
Adanalı Hanımağa 17
Hanımağa’nın götünde sızı vardı. Benden duş başlığını alıp götüne sıcak su tutmamı istedi. Önümde domaldı ve bacaklarını ayırdı. Sıcak suyu göt deliğinin ağzına tuttum. Ürperdi önce ama sonra rahatladı. Parmaklarımla masaj yapar gibi ovaladım götünün deliğini. Altta beliren amını da suyla bir güzel yıkadım.
Birbirimizin vücudunu okşaya okşaya yıkandık, temizlendik. Ardından salona geçtik. Bornozlarımızı yatak odasından alıp geldim. Onu kendim giydirip kuruladım her yanını. Sikişmek iştahımızı açmıştı. Meyve tabağından birkaç parça bir şeyler yerken biraz da beyaz şarap içtik.
Yeniden dudak dudağa öpüşmeye başlamıştık ki Hanımağa’nın telefonu çaldı. Arayan kulüp müdürüydü. “Buna bakmam lazım!” diyerek açtı telefonu. Hanımağa konuşurken sesinin tonu gitgide yükseliyor arada küfürler ediyordu. Sonunda telefonu kapattığında “Benim acele çıkmam lazım!” dedi. “Ne çıkması ne oldu!” dediğimde bornozunu çıkartmış giyinmeye başlamıştı bile.
“Piç müşterinin biri kızlardan birine ağzına almasını söylemiş, kız da kabul etmeyince olay çıkartmış. Çocuklar atmış pezevengi dışarı, iyi de bir hırpalamışlar. Ama orospu çocuğu arabasından silah alıp bizimkilere ateş etmiş. Bizimkiler de ona edince ortalık karışmış. Bizim çocuklardan biri yaralanmış o ibneyi de vurmuşlar. Hastaneye götürüyorlarmış ikisini de!” dedi.
Sutyenin kopçasını takmasına yardım ettim. “Ne olmuş peki, ölmüş mü adam!” diye sordum korkarak. “Gebersin ibne, böyle ibnelerin yaşamaya hakları yok. Benim çocuğa bir şey olmasın yeter ki!” dedi sinirle. “Ben de geleyim!” şeklindeki ısrarlarıma “Gerek yok, ortalık karışmış bir de sen ayağıma dolanma oralarda. Bir şey olursa ararım zaten!” dedi daha sonra.
Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Arabanın anahtarını alırken “Benim çanta vardı bagajda!” dedim. “Ya senin de çantanın da amına koyacam ha, sabahtan beri çanta çanta… Kafamı siktin… Tamam veririm ben çalışanlardan birine, korkma, çalacak değilim!” dedi öfkeyle ve çıktı.
Güzel başlayan gecemiz ani gelişen kötü bir olay nedeniyle bitmişti. Acaba şoförü ya da kulübü arasam mı diye düşündüm olay hakkında detaylı bilgi almak için ama sonra vazgeçtim. Hanımağa’dan izinsiz bir şey yapmamam gerektiğini düşündüm.
Beyaz şarabımı yudumlayıp meyvemi yerken kapıya vuruldu. Bornozun önünü sıkıca bağlayıp açtım kapıyı. Kısa kirli sakallı, uzun boylu genç bir adam elinde çantamı tutuyordu. “Buyur abi, Hanımağa göndertti!” dedi gülümseyerek. “Ha, sağ ol!” diyerek çantamı aldım.
Gence bahşiş vermem gerekiyordu. Hanımağa giderken sırt çantasını da aldığından çantadaki paradan 100 lira çıkarıp verdim. “Eyvallah abi, sağ ol!” dedi parayı cebine koyarken. Ardından da “Bir emrin var mı abi!” diye sordu. “Emir mi!” dedim gayriihtiyari. “Özel isteğin olursa çekinme abi, Hanımağa’nın yeğenine boynumuz kıldan ince!” dedi başını yana eğerek.
Özel istekten kastının kadın olduğunu anladım. Adamın tipi de pek sağlam ayakkabı olmadığını gösteriyordu. Bir iki adım öne gelip fısıltılı bir sesle “Çok güzel manitalar var abi. İlik gibi Suriyeliler, sokaklarda gördüklerine benzemez. Gencecik Conolar var, çıtır çıtır, sikmeye doyamazsın. Kız gibi trolar, kapalı karılar var abi. Üniversitede okuyan kızlar var. Genç, yaşlı, dul, bekar, evli karılar, ne ararsan var abime. Sen yeter ki iste!” dedi. Adam öyle bir anlattı ki lokantada ne yemek var şeklindeki soruya cevap veren garson gibi sıraladı her birini.
Hanımağa’nın erken gidişi canımı sıkmıştı. Sabaha çok vardı ve geceyi boş geçirmek istemiyordum. “Yok ya öyle tro, cono falan uğraştırma beni onlarla. Üniversiteli dediğinden olabilir aslında!” dediğimde beni oltaya taktığını anlamanın keyfiyle “Bu işe yeni başlayan bir kız var abi. Ailesi şehir dışında. Onu ayarlayayım abime. On numara kız, taptaze. Mankenler halt etmiş yanında. İster misin!” diye sordu.
Heyecanlandığımı belli etmeden, “Olmasına olur da kaça patlar bu bize!” dedim. “Sabaha kadar istersen 1.000 liranı alırım abi. Ama önden arkadan her türlü basarsın!” dedi. Hanımağa’nın verdiği paradan verecektim nasılsa. O yüzden “Tamam!” dedim. Adam parayı peşin isteyince kapının arkasına geçip çantadan 1.000 lira çıkardım ve verdim. Adam parayı havada kapıp “Eyvallah abi, en geç bir saate gönderiyorum kızı!” diyerek uzaklaştı.
Gelecek kızı düşünerek koltuğa uzanıp televizyonu açtım. Parayı adama vermekle iyi mi yapmıştım, kötü mü düşünüyordum. Tanımadığım, bilmediğim bir adam bin liramı alıp gitmişti. Enerji versin diye meyve tabağındaki muzu indirdim mideye. Küçük bir yudum şarapla ağzımı çalkaladım. Beklemeye başladım.
Yaklaşık 40 dakika kadar sonra kapıma hafifçe vuruldu. Televizyonu kapattım. Üzerimde bornozla açtım kapıyı. Adamın dediği gibi genç, uzun boylu ve güzel bir kızdı gelen. Üstelik utangaç ve çekingen hali ilk bakışta bile fark ediliyordu. Sırtına inen dalgalı siyah saçları vardı. Ayak bileklerine gelen dar mavi bir kot pantolonla siyah uzun kollu bol bir bluz giymişti. Markasız beyaz spor ayakkabılar ayağındaydı. Siyah ince askılı bir çantayı omuzuna asmıştı.
“Buyurun!” diyerek içeri davet ettim, arkasından kapıyı kilitledim. Ayakta kaldı, oldukça heyecanlıydı. En fazla 18-19 yaşında gösteriyordu. “Ben Tuğrul!” diyerek elimi uzattığımda çekinerek elini uzatıp “Ben de Merve!” dedi. “Memnun oldum, buyurun oturun!” dedim ve koltuğu gösterdim.
Merve çekinerek oturdu koltuğa. Sehpanın üstündeki şarabı göstererek “Dilersen bir kadeh doldurayım!” dedim, sizli bizli konuşmaya gerek yoktu artık. “Teşekkür ederim, kullanmıyorum!” dedi nazikçe gülümseyerek.
Kalın pembe dudaklı, beyaz tenli hoş bir kızdı. Badem şekilli koyu kahverengi gözlerine hafif bir makyaj yapmıştı. Kalın ama biçimli siyah kaşları gözlerini tamamlıyordu. Bu işe yeni başladığı her halinden belliydi. Gergindi Merve, “Lütfen rahat ol, gevşe biraz, bir şeyler ye istersen!” diyerek meyve tabağını gösterdim. Ancak Merve “Teşekkür ederim!” dedi çekinerek.
Para karşılığı bir kadınla beraber olmayalı yıllar olmuştu. Ben de heyecanlıydım ama Merve’ye bunu göstermek istemiyordum. “Biraz konuşalım istersen, zamanımız var nasılsa, öğrenci olduğunu söyledi bu adam, nerede okuyorsun!” dediğimde “Çukurova Üniversitesinde!” dedi. Çantası halen omuzundaydı. “Çantanı koysana yanına, merak etme kaybolmaz!” dedim gülümseyerek.
“Ne okuyorsun peki!” diye sorduğumda “Edebiyat fakültesinde okuyorum!” dedi. “Dışardan gelmişsin Adana’ya, öyle söyledi şu adam. Adı ne, onu bile bilmiyorum!” dedim nazik olmaya çalışarak. “Evet, dışardan geldim!” dedi, bu konuda fazla konuşmak istemiyordu. Merve’nin heyecanı zirve noktasındaydı. Ya onu rahatlatmam gerekiyordu ya da direkt işe girişmem. Ben ikincisini seçtim ve ayağa kalktım.
Elinden tutup kaldırdım. Beyaz, ince uzun parmaklarını çekinerek uzattı. “Önce birlikte yıkanalım ister misin!” diye sorduğumda “Olur, fark etmez!” diye yanıt verdi.
Her iki yanağına birer öpücük kondurdum. Yanaklarında incecik minik siyah tüyler vardı. Bu onu daha masum ve çekici kıldı benim için. Üstündeki uzun kollu bluzun altını tutup kaldırdığımda o da kollarını kaldırdı yukarı. Bluzu çıkardığımda vücudunun zayıflığına karşın şişkin memelerini zapt etmekte zorlanan siyah sutyeni ile kaldı. Bembeyaz koynunda ve karnında birkaç küçük ben vardı.
Eğildim, kalçalarını ve bacaklarını sıkıca saran yüksek belli mavi kotunun düğmesini açtım. Altındaki pamuklu beyaz külotu göründü. Pantolonu indirdim bacaklarından ve çıkardım. Sanki hiç güneşe maruz kalmamıştı Merve. Kolları gibi bacakları da süt gibi beyazdı. İnce lastikli beyaz külotu kasıklarını sıkmıştı. Amının çizgisi külotun ince kumaşı altından görünüyordu.
Arkasına geçip sutyenini açtım, benden yana çevirdim ve sutyeni koltuğun kenarına attım. Kolları iki yana sarkık halde önümdeydi, şişkin ve açık pembe uçları yukarı bakan memeleri ile kaldı. Bornozun altındaki yarağım hareketlendi. Çenesini kaldırdım ve kalın pembe dudaklarından öptüm. Bir yandan da memelerini avuçladım.
Boyu 1,70’e yakındı Merve’nin. Öpmelerime pek karşılık verir gibi değilse de karşı da gelmiyordu. Meme uçlarını parmaklarımın arasında sıkarken her iki dudağını morartana kadar emdim. Banyoya geçme fikrini kafamdan attım. Elinden tutup yatağa götürdüm. Hanımağa ile sikiştiğim yatağın kenarına gelince pamuklu ince külotunu da indirdim. Amı derin bir çizgi şeklindeydi. Pembe dudakları çizginin içinde kaybolmuşlardı sanki. Birkaç dil darbesi ve okşamayla onları açığa çıkaracağımdan emindim.
Yatağa uzandırdım Merve’yi ve bornozumu çıkardım. Önümde sallanan yarağımı tuttum ve sıvazladım. Hanımağa’dan sonra yeni bir sikişe hazırdım. Dizlerimin üzerinde çıktım yatağa.
Yarağımı ağzına almasını istedim. Merve sağ dirseği üzerinde doğruldu. Badem gözleri bir bana bir yarağıma kayarken uzun beyaz parmaklarıyla tuttu onu ve pembe dudaklarının arasına aldı.
O an iç geçirdim keyifle. Dudaklarının dokunuşu bile yarağımı titretmeye yeterken Merve amatör ama istekli bir saksoya başladı. Başını ileri geri oynatarak yarağımın kafasını dondurma gibi emiyordu. Sağ elimi kasıklarının arasına soktum ve amının minik dudaklarını okşamaya başladım. Bembeyaz güneşten mahrum bedenini seyrederek amını parmakladım. İçine soktuğum orta parmağımla darlığını hissettim.
Sert ve şişkin memeleri vücudunun hareketleriyle sallanıyordu. Uçları gibi açık pembe ve yuvarlak meme başları vardı. Amından çektim elimi ve memelerine attım. Onları hoyratça sıkarken Merve’nin gözleri üzerimdeydi. Ara sıra yarağımın kafasından hariç gövdesini de ağzına alıyordu. Daha fazla devam etmesine dayanacak gücüm ve sabrım kalmadı bir zaman sonra.
Sırtüstü uzandım yatağa ve ondan üzerime çıkmasını istedim. Bir an önce amına girmek istiyordum artık. Böyle bir güzelliğin tadına bakmam gerekliydi. Merve “Kondom var mı!” diye sordu ürkekçe. “Yok, sen de var mı!” dediğimde “Çantamda var!” dedi. İçeri geçip çantasından üçlü bir kondom paketi getirdi. Paketin içinden bir tanesini çıkardı ve yarağıma kendisi taktı.
Yatağın üzerinde işer gibi çömeldi önce, yarağımı sağ eliyle tutup amına hizaladı. Yarağımın kafasını içinde hissettiğimde keyifle inledim. Otururken daha da girdi içine. Ardından her iki dizini bacaklarımın yanında yatağa dayayarak bir jokey gibi üzerime oturdu. Yarağım Merve’nin genç ve taze amının içindeydi. Sıcacıktı içi ve kondoma rağmen bunu hissediyordum.
Ellerini omuzlarıma koydu ve üzerimde ileri geri yaylanmaya başladı. Siyah dalgalı saçları sallanırken memelerini kavradım ve yoğurmaya başladım. Merve ara ara dudaklarını emer gibi yapıyordu. Zevk mi alıyordu yoksa taklit miydi anlayamadım. Ama ben büyük keyif alıyordum. Amının darlığını kolayca hissedebiliyordum. Adamın dediği gibi Merve bu işlere yeni başlamıştı.
Ellerimi memelerinden çekip beline ve kalçalarına attım. Kum saati gibi ince belinin altında geniş ve taş gibi kalçaları vardı. Merve’nin hareketlerine cevap vermeden kontrolü ona bırakmıştım. Ellerini çekti omuzlarımdan ve doğruldu. Şimdi daha hızlı ve seri halde kalçalarını ve kasıklarını oynatarak yarağımı amında hareket ettiriyordu.
Belini, kalçalarını ve memelerini okşamaya devam ettim. Amı gibi vücudu da sıcacıktı. İleri geri ya da yukarı aşağı zıplar gibi hareketlerle devam ediyordu Merve. Yarağım daracık ve sulu amının içinde kıpırdıyordu. Siyah saçlarını birkaç defa ensesinde toplayıp bıraktı. Dudaklarındaki emme hareketinin çoğaldığını fark ettim. Belki de zevk almaya başlamıştı o da.
Hareketlerini yavaş yavaş daha da hızlandırmaya başladı. Götünü bir indirip bir kaldırıyor ve dolgun memelerini sallandırıyordu. Omuzlarından başlayarak kalçalarına kadar okşuyordum beyaz vücudunu. Otelin büyük yaylı yatağı Merve’nin daha da hızlanan zıplamaları karşısında ses çıkartıyordu artık.
Biçimli kalçalarının sertleşip yumuşadığını görüyordum bu anlarda. Hırıltılı ve boğuk inleme sesleri geliyordu Merve’den. Elleri memelerinde, saçlarında, karnımda, omuzlarımda geziniyordu hiç durmadan. Merve kontrol kendisinde olduğu halde zevk alıyordu, uzun kırmızı dilini dudaklarında gezdiriyor, onları yalıyordu. Üniversiteli Merve bana zevk verirken kendi de zevk alıyordu.
Ancak seri ve hızlı hareketleri bir süre sonra yavaşladı, yorulmuştu. Kontrolü ele almamın vakti gelmişti. Belinden tutup “Eğil bakalım!” dedim. Ellerimi sırtına attım ve kendime bastırdım onu. Dolgun ve sert memeleri göğsüme baskı yaparken Merve’nin götü havaya kalkmıştı. Bacaklarımı dizlerimden büküp kendime çektim ve alttan hızla ve büyük bir güçle pompalamaya başladım.
Kasıklarım göt yanaklarında şiddetli sesler çıkarıyordu her çarpmasıyla birlikte. Merve’nin ince uzun vücudu yarak darbelerim karşısında sarsılıyordu. “Uhhh, ahhh, ıhhhh!” sesleri pembe dudaklarının arasından bir fısıltıyı andırırcasına çıkıyordu. Siyah saçlarının arasına soktum ellerimi, asıldım onlara, başını yukarı kaldırdım.
Merve’nin gözleri kaymış gibiydi, açık dudaklarının arasından hırıltılı sesler geliyordu. Var gücümle sikiyordum onu. Her bir abanmam sonucu “Şlop şlop şlop şlop!” sesleri odayı çınlatıyordu. Hanımağa’nın götünü sikerken çıkan seslerin birkaç kat daha tok ve yükseğiydi bunlar. Taş gibi sert göt yanakları bir davul derisi gibi gergindi ve tokmak niyetine kullandığım yarağım onları gümbürdetiyordu.
Bir süre daha devam eden şiddetli pompalamalarım sonucu yorulduğumu hissettiğimde yavaşladım. Ancak Merve’nin amından çıkmaya niyetim yoktu. Yarağım amında olduğu halde doğruldum, Merve kollarını sırtıma dolamıştı. Onu sırtüstü uzandırdım yatağın diğer tarafına ve bacaklarının arasındayken gidip gelmeye başladım. Uzun beyaz bacaklarını önce belime doladı ama sonra iki yana iyice açarak havaya kaldırdı. Bir pergel gibi ayrıktı havadaki bacakları.
Amında klasik pozisyonda gidip gelirken kalın pembe dudaklarını emmeye başladım. Önceki öpmelerime tepkisiz kalan Merve bu kez deli gibi asılıyordu dudaklarıma. Tıpkı Hanımağa’nın öpmeleri gibiydi, gözleri kapalıydı. Hafif makyajıyla pembeleştirdiği etli yanaklarını, delik ama küpesiz kulak memelerini emdim dudaklarından sonra. Altta amında çalışmaya devam ediyordum.
Amının sıcaklığı ve ıslaklığı her geçen saniye daha da artıyordu. Kondomlu yarağım içinde boydan boya gidip geliyordu. Ama yavaş hareketlerle sikmenin böyle bir güzelliğe haksızlık olacağını düşündüm bir süre sonra. Merve daha hızlı ve sert sikilmeyi hak ediyordu.
Yarağımı amından çıkarmadan doğruldum, bacaklarını tuttum ve geriye attım iyice. Merve’nin elastik bir vücudu vardı ve ayakları başının iki yanındaydı şimdi. Amı ve götü havaya kalkık bir haldeydi. Şınav çeker pozisyona geldim ve bu şekilde sikmeye başladım.
Büyük bir güçle abanıyordum amına. Merve’nin uzun ve gergin bacakları sallanıyordu. Sıcak nefesi yüzüme geliyordu durmadan. Amı yarağımı köküne kadar rahatça alıyordu. Yaylı yatak şiddetle sallanırken sesleri artmıştı. Merve yeniden iniltilerine başlamıştı, gözlerini bir açıp bir kapıyordu. Uzun siyah kirpiklerinin hareketlerine odaklanmıştım, film izler gibi izliyordum onları.
Derken yavaşladım ve dizlerimin üzerinde doğruldum. Kalçalarından sıkıca tutmuştum. Yarağımı çıkardım amından ve am dudaklarına sürttüm. Amının dudakları sikişmenin etkisinden olsa gerek açılmış ve şişmişti, pembe pembe insanın iştahını açan birer şeftali dilimiydi her biri.
Amının hemen altında pembe ile turuncu arası bir renk denizinin ortasında içe doğru daralan beyaz göt deliği vardı. Dar bir delikti bu ve yediden yetmişe her erkeğin sikmek isteyeceği bir göttü. “Arkadan girmeme izin verir misin!” diye sordum. Adam “Önden arkadan basarsın!” demişti ama bir de Merve’den izin almak istedim.
Merve’nin beyaz yüzü terlemiş ve kızarmıştı. Bir iki saniye ne dediğimi anlamaya çalışır gibi baktı yüzüme ama sonra “Tamam!” dedi fısıltıyla. Kondomun ucu yarağımın kafasından sıyrılmıştı amında gide gele. O nedenle tekrar çektim köküne doğru.
Göt deliğinin ağzına bastırdım yarağımı. Bakınca daracık görünen göt deliği yarağımın kafasını kolayca aldı içine. Hanımağa’nın götüne bile bu kadar kolay girmemişti oysa ki.
Merve gözleri üzerimde dudaklarını emiyordu. Ellerini yatağa koymuştu, bacaklarını hiçbir destek olmaksızın o şekilde tutabiliyordu. Dizlerimin üzerinde kaydım öne doğru ve daha da bastırdım götüne. Yarısından fazlası içindeyken gidip gelmeye başladım. Merve’nin göt deliği içeri girdikçe daralıyordu ve yarağımın daha derinlere inmesi zorlaşıyordu. Bu da yarağımın her ileri hareketinde zorlanmasına ve canının yanmasına sebep oluyordu.
Ama yarağım kondomun da etkisiyle olsa gerek sürekli daha derinlere girmeye başlamıştı. Mağaranın duvarını delip yol çan bir iş makinesiydi sanki. Merve ıkınıp inlemeleri arasında bana bakıyordu sadece. Yarağımı çıkartmam için herhangi bir şey söylemiyordu.
Ellerimi kalçalarına bastırdım ve biraz daha geriye attım bacaklarını. Artık taşaklarıma kadar götüne girip çıkıyordu yarağım. Terlemiş ve yorulmuş olsam da bu güzel götü sikmenin hazzını daha da yaşamak istiyordum.
O ara içerdeki telefonum çalmaya başladı. Bu saatte ancak Hanımağa arayabilirdi. O yüzden heyecanım yerini telaşa bıraktı. Boşalabilmek için sertçe yüklenmeye başladım götüne. O zaman Merve’nin sessizliği bozuldu ve acıyla inlemeye başladı. Beyaz yüzü saniyeler ilerledikçe daha da kızarıyordu. “Ahhhh, ayyyyy, uhhhhh, ıhhhhh!!!” sesleri biçimli ağzından yayılıyordu odaya.
Kondomun kayganlığı Merve’nin götünde kaybolmuştu ve ikinci bir deri katmanı gibi yapışmıştı yarağıma. Her ileri geri hareketimde kabarıp soyulan bir deri gibi görünüyordu yarağımın üzerinde. Telefonun sesi kesilmişti ama bir süre sonra yeniden çalmaya başladı. Daha da hızlandım bunun üzerine. Ama boşalmak için verdiğim çabalar yaşadığım tedirginlik engeline takılıyordu. Telefona cevap vermek için Merve’nin götünden çıkmayı bile bir an düşündüm ama sonra vazgeçtim. Hanımağa için bile olsa bu götü bırakamazdım.
Çabalarım nihayet sonuç vermeye başladı. Zevk dalgası en minik damarlarımdan başlayarak tüm vücuduma yayılıyordu. Merve acıyla kıvranırken götünden çıkmam için yalvarıyordu artık ama nafileydi.
“Kusura bakma güzelim bu götü es geçemem… Sana daha da para verecem korkma… Öff, harika götün var yavrum, az kaldı… Dayan biraz daha…!” diye aklıma ilk gelenleri söyledim. Kasıklarım taş gibi götüne çarptıkça narin bedenini titretiyordu. Gözlerinin kenarından ince yaşlar akmaya başlamıştı. Gözündeki koyu makyaj gözyaşlarına karışıp kızarmış yanağına akıyordu.
Zevkli geçen dakikaların sonunda boşaldım Merve’nin götüne. O an yarağım taşaklarıma kadar içindeydi. Taşaklarım pişmiş birer yumurtaya dönmüştü ve götüne her vurdukça canım yanıyordu.
Yarağımı çıkardığımda madeni 1 lira kadar açıktı göt deliği. Başlangıçta beyaz, pembe ve turuncu renklerin güzel bir kombinasyonuna sahip göt deliği şimdi kırmızı, kahverengi ve mor renklere bürünmüştü. Merve’nin havadaki bacaklarını indirdim. Ikınıyordu durmadan. Kondomun içinde az miktarda döl vardı ama üzeri kanlanmış gibiydi.
Yataktan kalkıp aceleyle telefonuma baktım. Tahmin ettiğim gibi Hanımağa idi arayan. Geri aradım. Telefona cevap vermememden dolayı öfkeliydi. “Sen kulübe git, müdür polise ifade veriyor. Orası boş kalmasın. Ben hastanedeyim!” dedi sertçe. “Ne oldu, adamların durumu nasıl!” diye sordum. “Bizim çocuk kolundan yaralanmış, o ibneyi de ameliyata aldılar!” dedi ve başka bir şey demeden kapattı telefonu.
Ben telefonda konuşurken Merve kalkmış duşakabinde yıkanıyordu. Kondomu çıkarıp attım. Yanına geçtim yıkanmak için. “Harika bir kızsın, çok teşekkür ederim!” dedim yanağından öperek. Cevap vermedi bu sözüme.
Hızlıca sıcak suyun altında yıkandım, yarağımı temizledim. “Sen yıkan, keyfine bak. Acil bir işim çıktı, gitmem lazım yoksa seni sabaha kadar tutardım. Acıkırsan falan yemek söyle!” dediğimde “Bakarım!” dedi usulca.
Yanaklarından tekrar öptüm. “Senden çok hoşlandım. Bana numaranı versene, seni ararım!” dediğimde söyledi numarasını. Aklımda tutarak içeri geçtim ve telefonuma kaydettim. Aradım, siyah çantasından sesi geldi telefonun.
Çantasını söylediğim ilave parayı koymak için açtım. Telefonun yanında küçük bir cüzdan vardı. Bu tip adetlerim olmadığı halde sırf meraktan açtım cüzdanını. Adama verdiğim her biri yüzlük bin liradan 600 lira vardı. Herif 400 lirayı kendi cebine indirmişti demek ki.
Pembe kimliğini henüz yenilememişti Merve. 2 yıl önce çıkardığı kimlikte kapalı, türbanlı bir fotoğrafı vardı. Daha genç, daha taze ve daha duru bir güzelliği vardı fotoğrafta. Böyle kapalı bir kız nasıl olur da eskortluk yapar diye hayret ettim. Öğrenci kimlik kartı da vardı ama ondaki resimde başı açıktı. Henüz 19 yaşının başlarındaydı. Niğde’nin bir köyüne aitti nüfus kaydı. Çantamdan 400 lira çıkardım ve paranın yanına koydum. Böylece 1000 lira almış oldu Merve benden.
Ben giyinirken o da çıktı banyodan. “Dediğim ödemeyi çantana koydum. Telefonunda arama kaydı var, benim numaram. Kaydet, ne zaman istersen ara, çekinme!” dediğimde “Tamam!” dedi. Hanımağa’dan kalan yarı ıslak bornoza sarınmıştı. Son kez öpmek için sarıldım. Pembe dudaklarını uzun uzun öptüm. Ardından çantamı alıp çıktım…
Merve’yi gönderen adam görünmüyordu lobide. Otelin önündeki taksilerden birine binip kulübün adını söyledim. Şoför tanıyordu kulübü. Zevkli zamanlar geride kalmıştı. Taksi kulübe yaklaştıkça heyecanım ve gerginliğim artıyordu.
Silahlı bir çatışmaya sahne olmuştu kulüp ve neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Kapıda polisler, olay yeri inceleme ekipleri filan görecektim büyük ihtimalle. Daha önce dahil olmadığım bir hayattı bu. Adana’nın geceye rağmen ışıklı caddelerinden geçerek kulübe vardım.
Beklediğimin aksine sanki hiçbir şey olmamış gibiydi kulübün önü. Yerde bir miktar kan izi vardı. Girişteki yarmalardan biri yerindeydi. Eli bandajlıydı. Beni görünce toparlandı hemen ve “Hoş geldin Abi!” dedi başını eğerek. Elimde çantayla maliyeci gibi göründüğümün farkındaydım adam da çantaya dikkat etmişti. “Hayırdır, ne oldu burada!” diye sorduğumda yarma durumu anlattı kendine has tavrıyla:
“Ya piçin biri içerde kıza ağzına al sana para veririm falan demiş, kız da olmaz demiş haliyle… Bizim mekânda böyle şeyler olmaz… Efendicene oturup içersin sonra da siktir olur gidersin… Bu ibne yok mok demiş, zorlamış kızı, açmış sikini, zorla kıza tutturmuş falan… Kız da küfür edip masadan kalkınca tokat atmış kıza… O ara bizim çocuklar müdahale etti, ibneyi attılar dışarı… Burda da diklenmeye kalkışınca işimizi yaptık biz de, bi temiz sopaladık ibneyi… Ama götoğlu arabasından silah çekip ateş etti… Biz de boş durmadık, karşılık verdik… Bizim Orhan var eski özel harekatçı, tak dedi bunun kalçadan sapladı mermiyi ibne yapıştı yere… O ara benim yanımdaki çocuk vurulmuş haberim yok, benim de elimi sıyırmış mermi… Olayın heyecanıyla anlamıyosun tabii… Ondan sonra da ambulans, polis falan geldi, öyle oldu yani…!”
“Çok geçmiş olsun, vurulan arkadaş nasıl!” diye sordum. Eliyle göstererek “Şurdan girmiş mermi. Ameliyat edilecekmiş galiba. Ama sıkıntı yok!” dedi. Kolunun üstünde, omuza yakın bir yerden vurulmuştu koruma. “O herif nasılmış peki!” diye sordum. “Orhan’da Uzi var, ibneyi direk yapıştırdı yere. İstese kafadan da saplardı ama soğukkanlı çocuktur Orhan. Onun yerinde ben olsaydım direk kafaya sıkardım. Ama sakin çocuktur Orhan, direk etkisiz hale getirip bıraktı…!”
Orhan’ın kim olduğunu bilmiyordum ama sormak da istemedim. Nasılsa öğrenirdim. “Ne olacak peki? Tutuklanır mı!” diye sordum. Yarma bu tip olaylarda deneyimli olduğundan işin nasıl ilerleyeceğini adeta bir hukukçu gibi anlattı. “Yatsa da çok yatmaz, Hanımağam halleder, çevresi geniştir, her yerde tanıdıkları olunca sıkıntı olmaz. Biz alışığız böyle şeylere!” dedi. “Sen geç abi, içerde dalgana bak!” dedi sonrasında…
Saat 03:00’ü geçiyordu ama kulüpte halen az da olsa müşteriler vardı. Silahlı bir çatışmaya sahne olmamış gibiydi içerisi. Konsomatris kadınların ve adamların sesleri teknoyu andıran yüksek sesli müziğe karışıyordu.
Işıklı sahnede nerdeyse çırılçıplak halde bir kadın dans ediyordu. Amını ancak kapatan siyah minicik bir külot giymiş kadın sahnede kıvrak hareketlerle oynuyordu. Külotun ipli arkası götünün yanakları arasında kaybolmuştu. Ayağında dizlerine gelen yüksek topuklu siyah deri çizmeler vardı. Dolgun ve dik memeleri çıplaktı. Uzun sarı saçlarını savuruyor, önündeki boş sandalyede bir adam oturuyormuş da onunla sikişiyormuş gibi figürler sergiliyordu. Kulüpte bu kadar geç bir saatte hiç bulunmadığım için bu manzara benim için yeniydi. Bu kadını da daha önce görmemiştim.
Elimde çantayla sahneye bakarken şef garson yanımda bitiverdi hemen. “Buyur Abi, emret!” dedi elini göğsüne götürerek. Benim kim olduğumu bildiği için boş masalardan birini gösterdi oturmam için. Oturur oturmaz başka bir garson mezeleri masaya dizdi. “Ne içersin abim!” dedi şef garson. “Bira ver yeter!” dedim. Fındık fıstık ve mezelerden ağzıma atarken getirdiği soğuk biramdan bir yudum aldım.
Boştaki konsomatris kadınlar ilerdeki bir masada birlikte oturup muhabbet ediyor, içiyorlardı. Sevda da vardı içlerinde ve beni görünce gülümsedi. Elindeki rakı kadehini kaldırıp selam verince aynı şekilde karşılık verdim. Diğer kadınlar da dönüp baktılar bana.
Hanımağa yoktu, kulüp müdürü ifadedeydi o nedenle mekânın patronu bendim. Şef garson yanımda bitti yine, “Abi kimi istiyorsan göndereyim!” deyince “Gerek yok!” dedim. “Sen bilirsin abim!” diyerek çekildi. Derken Sevda’nın bulunduğu masadan bir kadın kalkıp yanıma geldi, elini uzatıp “Selam, ben Neşe, oturabilir miyim!” dedi nazikçe. Kadın buraya kadar gelmişken geri gönderecek değildim. Elini sıkıp “Tabii, buyurun!” dedim.
Uzun boylu, dolgun hatlıydı. Gözlerinin yeşilini daha da ortaya çıkaran bir makyaj yapmıştı. Uzun kahverengi saçlarını at kuyruğu yapıp geriye atmış böylece geniş alnı açığa çıkmıştı. Omuzlarını örten ince şalı masanın üstüne koydu. Gümüş rengi parlak puantiyeli bir gece elbisesi vardı üzerinde. Derin yırtmacı nerdeyse kasıklarına kadar çıkıyordu. Sutyensiz, şişkin ve yuvarlak memeleri gözlerimin önünde dans ederken geniş kalçaları gümüş rengi elbisenin altında belirgindi.
O ara şef garson geldi ve “Ne arıyorsun sen burada, abimiz müşteri değil!” dedi Neşe’ye. Neşe “Biliyoruz herhalde!” dediğinde “Tamam sorun değil!” dedim. Garson gittiğinde Neşe “Bu da bizi salak sanıyor!” dedi. “Senin kim olduğunu biliyorum elbette. Tanışmak istedim sadece. Bir yerde sen de bizim patronumuzsun ne de olsa!” dedi. “Estağfurullah, ne demek!” dedim.
Neşe diğer konsomatris kadınlara göre daha geçkindi yaş olarak. Ama deneyim açısından Sevda daha kıdemliydi. Kocasından boşandıktan sonra bu işe başladığını, bir kızı olduğunu, kızının özel üniversitede Hanımağa tarafından okutulduğunu söyledi. Sevda’nın aksine Hanımağa’ya karşı çok saygılıydı.
“Onun sayesinde ekmek yiyorum, kızımı özel okulda okutuyor, eski kocam rahatsız ediyordu bir ara. Hanımağa ayağını kırdırdı, bir daha semtime uğramaz oldu!” dedi garsonun işaretim üzerine getirdiği birasından aldığı yudumlar eşliğinde. Sahnedeki kadının dansı bitmişti. Şimdi Ankara havaları çalıyordu kayıttan.
Kulüp kapanana kadar kalmam gerekiyordu, Hanımağa öyle söylemişti. O yüzden Neşe ile muhabbete devam ettim. Ağırbaşlı, oturmasını kalkmasını bilen bir kadındı. Yaşının geçkin olmasına karşın, ki en azından 40 yaşında vardı, belki daha da fazla olabilirdi. İstese bana sırnaşabilirdi ama öyle bir şey yapmadı. Boşandığı kocasının mühendis olduğunu ve bir süre Fransa’da yaşadığını söyledi. Hatta espri olsun diye biraz Fransızca konuştu. İki yıllık üniversite mezunu, kulüpteki ve Hanımağa’nın çevresindeki az sayıda eğitimli kişiden biriydi Neşe.
Ona yaşanan olayı sordum. “Ya, edepsiz müşterinin biri. Kıza oral yapmasını söylemiş, kız da kabul etmemiş tabii. Bizi ne olarak görüyorlar bilmiyorum. Yani biz genelev kadını değiliz, yol üstünde durup arabalara işaret etmiyoruz, eskort değiliz… Yani… Kız da olmaz deyince olay çıkardı, bizim çocuklar attı dışarı, iyi de bir dövdüler ama pislik çıktı adam. Çocuklardan birini vurmuş, üzüldüm çocuğa. Yazık, karısı daha yeni doğum yapmıştı. O şerefsizi de indirdiler yere. Hak ettiğini buldu. Maalesef gece hayatının böyle tarafları da oluyor!” dedi. “Kız kim peki!” diye sorunca “Burada yok şimdi. Tuğçe adında bir kız, iki sene oldu burada. Morali bozulunca eve gönderdik!” dedi yanıt olarak.
Hanımağa aradı konuşmamız sürerken. İçerde durumun ne olduğunu sorunca söyledim. “Boştaki kızları evine gönder, beklemesinler orada!” dedi. Ama Neşe ile oturduğumu belirtmedim, aksi halde kadına bir şey diyebilirdi.
Konuşmam bittiğinde “Boştaki kızları evine gönderecekmişiz, Hanımağa öyle söyledi!” dedim. Bunu demişti ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ama Neşe imdadıma yetişti. İşaret edince garsonlardan biri geldi. “Kızlar evine gitsin demiş Hanımağa, arabayı ayarlayın!” deyince garson onaylamam için bana baktı. “Evet öyle söyledi, kızlar gitsin dedi!” dediğimde “Tamam abi!” dedi ve dışarı çıktı.
“Hanımağa minibüsle her birimizi eve bıraktırıyor. Sağda solda oyalanmamızı istemiyor!” dedi gülümseyerek. Boştaki konsomatris kadınlar garsonların eşliğinde önümüzden geçip dışarı çıkarken Neşe’de kalktı. “Eğer istersen kalabilirim!” dediğinde “İstersen otur!” dedim nazikçe. Yeniden yerine otururken kulağıma eğilip “Beraber çıkarız!” dedi gülümseyerek.
Şef garson gelip “Abi kızlar minibüste, bakmak ister misin!” diye sorunca “Olur!” dedim. Kulübün önünde siyah Mercedes minibüs vardı. Sevda ve diğer kadınlar içindeydi. Minibüsü Celil kullanıyordu. İçlerinde yabancı uyruklu birkaç tanesi olan kızlar bana el sallayıp öpücük attı. O saate kadar aldıkları alkolün etkisindeydiler.
Neşe ile muhabbetime devam ettim. Bana Hanımağa’nın cömertliğinden bahsetti. Yanında çalışanların bütün ihtiyaçlarını karşıladığını, ailelerine baktığını anlattı. Vurulan çocuk ve Orhan adındaki korumanın ailelerine mutlaka bakılacağını ilave etti.
Ona senet imzalayıp imzalamadığını sordum. “Ben de imzaladım!” dedi. “Bu alemde işler böyle yürür. Senet olayı olmadan kızları bir yerde tutamazsın, hele de güzel, işveli, işini iyi yapan biriyse durmazlar. Kim iyi para veriyorsa oraya giderler. Çok şükür borcuma rağmen iyi kazanıyorum, eski kocam mühendis ama ben ondan fazla alıyorum mesela!” dedi soruma karşılık.
Saat 05:00 olmuşken şef garson beni Hanımağa’nın odasına çağırdı. “Abi bu geceki hasılat!” diyerek büyükçe bir torba dolusu parayı bana verdi. “Poslar dahil değil tabii!” dedi. “Tamam, Hanımağa’ya veririm!” dedim. Adam görevini yapmış olmanın huzuruyla “Tamam abi!” dedi. Ardından “Sen git istersen abi, biz kapatıp toplarız!” deyince “Olur!” dedim. Uyku gözümden akıyordu doğrusu.
Hanımağa’yı arayıp durumu anlattım. “Tamam, sen git eve yat dinlen. Paralar dursun sende. Benim biraz daha işlerim var, ondan sonra ben de eve geçecem. Konuşuruz bir şey olursa!” dedi.
Neşe’nin yanına geldim ve “Kalkalım mı!” diye sordum. “Olur!” diyerek ayaklandı. Şalını omuzuna örttüm. “Mersi!” dedi gülümseyerek. Birlikte çıktık dışarı. Yarma kapıdaydı yine. Yanımda Neşe’yi görünce “Nasılsın Abla!” diye sordu. “Sağ ol canım, sen nasılsın!” diye karşılık verdi Neşe. Neşe diğer kadınlardan büyük olduğu için adamlar kibar ve saygılı davranıyordu ama Neşe de onları küçük kardeşiymiş gibi görüyordu.
“Bize taksi ayarlasana!” deyince yarma hemen bir işaret çaktı ileriye. Boş bir taksi geldi hemen. Güneşin doğması yaklaşmıştı ve hava yavaş yavaş aydınlanıyordu. Evin anahtarını Emine’ye verdiğim için bana gidemezdik, mecburen Neşe’nin evine gidecektik.
Neşe taksi şoförüyle konuştu yol boyu. İnerken kırmızı çantasından para çıkarmaya kalkınca “Yapma böyle şeyler!” dedim. Şoföre fazladan ödeme yapıp gönderdim. “Olsun, sen misafirimsin!” dedi gülümseyerek. Baraj yolu denilen yerde eski bir binanın üçüncü katındaydı dairesi.
Sanki eski bir dostumu uzun zaman sonra görmüşüm de onun evine gidiyormuşum gibi bir hava içindeydim. Oysa neden buraya geldiğim barizdi. Asansöre bindiğimizde, orada ilk kez yalnız kalmıştık, elimi tutup dolgun memelerine götürüp gülümsedi.
“Senden çok hoşlandım!” dedi. Sutyensiz, top güllesi gibiydi memeleri. “Teşekkür ederim!” dedim nazikçe. Ben de ondan hoşlanmıştım ama bunu nedense söylemedim. Bu gece, ki artık nerdeyse sabah olmuştu, ikinci kez Hanımağa’yı aldatmış olacaktım, hem de kulübünde çalışan bir kadınla.
Eski ahşap kapıyı açtı Neşe. Ayağındaki yüksek topukluları çıkardığında bile boyu uzun kalıyordu. Kapının yanındaki eski aynalı dolaba ayakkabılarını koyup terlik aldı, benim ayakkabıları da aynı şekilde koyup terlik verdi ayağıma. Ayakkabılıkta kendisinin olmadığını düşündüğüm ayakkabılar da vardı.
“Bu ayakkabılar kimin!” diye sorduğumda gülümsedi. “Ablamla yaşıyorum, kızım Tarsus’ta. Orada yurtta kalıyor, hafta sonları geliyor. Ablamı dert etme, rahatına bak!” dedi. Salonda büfenin karşısındaki masaya çantasını bırakıp tuvalete gitti.
Ev ve eşyalar eskiydi ama temiz ve düzenliydi. Duvarda siyah beyaz bir resim asılıydı. Muhtemelen annesiyle babasıydı. Yanında da kendisinin ve kızının resimleri vardı epeyce. Kızı annesine benziyordu, güzel bir kızdı. Ablası olduğunu tahmin ettiğim kadının resimleri de vardı. Neşe’nin kopyasıydı sanki ve aralarındaki yaş farkı çok yok gibiydi. Biraz sonra Neşe geldi. Saçlarını açmış, sırtına atmıştı. Yüzündeki makyajı temizlemişti.
O ara odalardan birinin kapısı açıldı. Salona doğru ayak sesleri gelirken gerildim. Derken ablası geldi. Sabahın bu erken saatinde evinin salonunda yabancı bir erkek görünce nasıl bir tepki verecek diye merak ederken kadın başını sallayıp “Günaydın!” dedi. Gerçekten de Neşe’nin kopyasıydı kadın.
Neşe beni göstererek “Abla bak, Tuğrul Bey, Hanımağa’nın damadı kendisi, sağ olsun beni eve getirdi. Gece kulüpte silahlar patladı!” dedi. Ablası bu kez “Memnun oldum, hoş geldiniz!” dedi gülümseyerek. Pembe eşofman takımı vardı üstünde ama sutyensiz olduğu çok barizdi. Kardeşininkiler kadar büyük memelerinin sivri uçları eşofmanın altında belli oluyordu çünkü.
Neşe yaşananları kısaca özetledi ablasına. Ablasının adı Nermin idi ve bir kafede garsonluk yapıyordu. Neşe’nin eve geldiği saatte o da işine gidiyordu. Ablası tuvalete geçerken Neşe “Hadi geç içeri!” diyerek yatak odasını işaret etti. “Ablan evde!” dedim fısıltıyla. “O da kendi erkek arkadaşlarını getiriyor!” dedi gülerek.
Yatak odası ablasınınkinin hemen yanıydı. Neşe kapıyı kapatıp soyundu. Üstündeki elbisenin fermuarını açması yetti bunun için. Altında siyah bir dantelli tanga külot vardı. Kocaman memeleri iki yana ayrık duruyorlardı. Tangasını indirirken “Hadi soyunsana!” deyince üstümdekileri çıkardım ve baksırımla kaldım, onu da çıkardım daha sonra.
İnce battaniyeyi kaldırıp girdim yatağa, Neşe’de uzandı yanıma ve başını göğsüme koydu. Yanaklarımı öpmeye başladı. Hem içerde ablasının olmasının verdiği şaşkınlık ve gerginlik hem de Hanımağa ve Merve ile yaşadığım sikişler nedeniyle yaşadığım yorgunluktan dolayı Neşe’nin öpmelerine karşılık veremedim.
Dudaklarını büzerek, “Hoşlanmadın mı yoksa benden!” diye sordu. “Yok, çok hoşlandım ama sana yalan söyleyecek değilim. Kulübe gelmeden önce bir kadınla birlikteydim, yani anlarsın, biraz güçten düştüm. Bir de çok uykum var!” dedim. Sıcak bir gülümseme yayıldı yüzüne. “Şanslı kadınmış her kimse!” dedi önce. Ardından da “İyi, ne yapalım, biz de sarılıp uyuruz o zaman!” diye ilave etti. “Bak o olur!” diyerek yanağından öptüm.
Sıkıca sarıldık birbirimize. Garip bir gece sabaha dönmüşken kollarımın arasında yeni tanıştığım Neşe’nin dolgun vücudu vardı. Onun da en az benim kadar uykusu vardı. 15 dakika kadar sonra ablası “Neşe ben çıkıyorum” deyince “Tamam!” dedi.
Ablası kapıyı kapatıp giderken kendimizi uykunun kollarına teslim ettik…
Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32